Her şeyden uzak, Her yere yakın...

Uzun, eğlenceli, keyifli ve zorlu bir hikâye bu.

Yıllarca kurulmuş bir hayalin hayata geçmesinin köy kahvesinde bir fincan kahve için çıkılmış bir yolculuk ile sürpriz bir şekilde başlamasının, bir soba başında şekillenmesinin, küçücük bir karavanda gelişmesinin, aylarca birbirimizden ve bir sürü köpek ve kediden başka canlı görmeden süren bir inzivanın öyküsü.

Çok genç yaşlardan itibaren eğitimler, kamplar, atölyeler, inzivalar, temsiller, festivaller ve benzeri pek çok etkinlik peşinde diyar diyar mekân mekân dolaşmış birileri olarak pek çok mekâna, pek çok yolculuğa, pek çok insana dair yaşadığımız olumlu ve olumsuz onlarca deneyimin biriktirdiği anılar üzerine detay detay şekillenmiş bir hayalin hikâyesi…

Hem kişiliklerimizin hem becerilerimizin kendi sınırlarını zorlamasının önce mecburen sonra tercihen dönüşüme teslimiyetinin hikâyesi bu.

Sınırların zorlandıkça tarifi zor bir tür sınırsızlığının keşfinin,

Israrla unutmamak yerine gerekince gerektiği kadarını anımsamayı tercih edebilmenin,

Haklı olmak yerine hak teslim edebilmeye, bir diğerinin mutluluğundan payına düşen huzurun doygunluğunu görebilmeye, bırakmanın bağları farklı bir yerden kuvvetlendirişini hissetmenin hikâyesi bu.

Soyutta ve somutta onlarca öğrenme deneyiminin içinde kaybolma ve kayboldukça bir şeyler bulabilmenin ama umduğunu, sandığını, beklediğini bulmaya dair çabayı bırakmanın,

Bir şeylerin olabilmesi için onlardan vazgeçmeden,  ama onları oldurmaya çalışmaktan vazgeçebilmenin hikâyesi bu.

Aslında en basit hali ile bir anne, bir baba, iki yaşam yoldaşı ve bu aileyi kocaman yapan can dostların hikâyesi bu.

Ama merkezde iki kız kardeşin hikâyesi.

Çocukken sadece onlara ait bir dil ile anlaşan, birbirlerinin cümlelerine yaptıkları zincirleme saçmalıklara gülmekten aynı odada uyuyamayan, kavgalara doyamayan, asla küs kalamayan, birbirlerini kendi koydukları komik isimlerle çağıran, birbirlerine hiç ama hiç benzemeyen ama bir yandan tıpatıp olan, kaygıdan kızan, sevgiden susan, benden önce diğeri demeyi içgüdüsel bir yerden istemsizce yapan, hayatı önüne katıp koşturan çılgın bir baba ile hayatı arkasına alıp onunla akan uysal bir annenin kendileri olsun diye sonuna kadar özgür bırakıp, hiç yalnız bırakmadıkları iki kardeşin öyküsü bu.

Biz bir yer istedik, öyle bir yer olsundu ki, insanları biri olmaktan, bir şey olmaktan, iyi yapmaktan, haklı olmaktan, bilen olmaktan özgürleştiren bir yer olsun…

Bir mekân hayal ettik. İnsanların rahat olacağı, kimlikleri önemli olmadığı için varlıklarının önemli kabul edildiği, istedikleri gibi kendilerini var ettikleri, öğrendikleri, öğrettikleri bir yer…

Durmanın ve eylemde olmanın denk kıymette olduğu, dâhil olmanın ve kenarda tanık kalmanın aynı anda hak olduğu bir yer…

Her şeyin ve herkesin farklılıkları ve benzerlikleri önemli olmaksızın yanyana gelebildiği, her şeyin iççice birbirine katılıp, karışabildiği bir yer…

İnsanların, yaşantıların zamanla şekillendireceği, şekillenmesi hiç bitmeyecek bir yer…

Hep olmakta olan, olması hiç tamamlanmayan bir yer…

Tek bir şey olmayan, belli bir şey olmaya çalışmayan, her şey olmaya soyunmayan, tüm olasılıklara açık bir yer…

Sınırlı imkânlar ile gerçekleşip, inanmanın, çabanın, denemenin işe yaradığının yaşayan kanıtı olan bir yer.

Tüm zorluklara rağmen sadece var olabilmesi ile insanlara imkânsız görünenlerin mümkün olduğunu dair umut verebilecek bir yer…

Biz de herkes gibi hayatımız boyunca çok şahane ve çok berbat günler geçirdik.

Her birine bugün itibari ile şükran duyuyoruz.

Bu mekânı da bu zor zamanlardan birinde bulduk, zor zamanlarda kurmaya başladık.

Beklentisiz sevgi, yargısız kabul, engelleri hafifleten mizah, zorlukları öğreti kabul eden sabır gibi pek çok harika şeyle adım adım ilerledik.

Bir yer hayal ettik başkaları için de kötü zamanlarında sığınak, iyi zamanlarında yuva olabilecek bir mekân olsun istedik.

Burası, birbirlerinin hayallerine kendi hayalleriymişçesine, inanıp,  sahip çıkan bir aile işletmesi.

Burası, bonkör yüreklerin, sarıp sarmalayan koşulsuz sevgisi, sabırlı ve yaratıcı emekleri, eğlenceli çareleri, tükenmeyen inançları ile

Ufacık bir ailenin bilgiçliklerini bilgeliğe, tutkularını tevekküle, heyecanlarını sükûnete, yüksek ifadelerini olgun bir sessizliğe doğru evirtmeye gönüllü olabilmeleri ile

Her biri fazlasıyla bireyselliğine düşkün, bağımsızlığına muhtaç, alışkanlıklarına tutkun oldukları halde, bunlardan kıvamında feragati öğrenebilmeyi göze alabilmeleri ile mümkün olmuş bir yer.

Burası bu ailenin aile gibi bildiği dostlarının, sakınmadan paylaştıkları yaşamsal birikim ve deneyimleri;

Gönülden paylaştıkları zihinsel ve duygusal donanımları,

Yolları buraya düştükçe inançlarının ve eşliklerinin yalnızlığımıza merhem olması ile mümkün olmuş bir yer.

Ama Her şeyden çok; annemiz ve babamızın hayatımızın ilk anından başlayarak her zaman ve her koşulda alışıldık ve yaygın olan anne-babalıktan çok başka olan ebeveynlikleri,

Bizi yaşamda yerimizi bulmamız için tamamen özgür bırakırken bize güvenli bir yer olmayı hiç bırakmamaları sayesinde mümkün oldu.

Bizim burada insanlar için sağlamayı hayal ettiğimiz her şeyi onlar bize her daim sağladıkları için burası oldu.

Daha samimi anlatırsak…

İnsanın kendine bile tarifini sözcüklere dökmekte zorlanacağı fazlası ile içsel ve soyut bir şeyleri, birlikte somut yapmayı denemenin hikâyesi bizim ki.

Başka bir Yer’in olabilmesi için önce bizlerin başka insanlar olabilmemiz, bir olabilmemiz kendimizi başka türlü açabilmemiz, birbirimize gerçek anlamda Yer açabilmemiz gerekti.

Meğerse Başka Bir Yer’in olmak için hiç bilmediğimiz gerekleri, fark ettirmeden dayatacağı öğretileri varmış…

Burasının hayal ettiğimiz gibi bir yer olabilmesi için; önce bizim çok iyi bildiğimizi sandığımız ama aslında bunları gerçek anlamda yapabilmeye ne kadar da uzak olduğumuzu hiç bilemediğimiz şeylerle yüzleşmemiz ve onları gerçek kılmayı öğrenmemiz gerekiyormuş…

Bu hikâye yazılırken biz anladık ki meğer

-Bir insan, bir diğerine anlayış gösterebilmek adına ona hak verebilecek şekilde onu anlama gereğine inancını bıraktığı an onunla gerçek anlamda tanışmaya başlıyormuş…

-Kendini çok önemsemeyi bıraktığında, her şeyi yeterince önemseyebiliyormuş,

-Bir insan, Kaçmak yerine kalmaya güç bulduğunda, kavgalarından vazgeçmeye razı olduğunda, haklı olmayı umursamayı bıraktığında, kendinden emin iddialarını bir kenara koyduğunda, bildiklerini lazım olmadıkça cebinde tutabilme sabrını bulduğunda bir diğerine gerçek bir özen gösterebiliyormuş.

– Gerçek Kabul ile rıza arasında ne büyük bir fark varmış ve kabul önemsediğine özenmekle başlarmış,

– Engeller sadece çarelerle değil asıl onlarla eğlenerek aşılırmış.

– Birbirine anlatmak değilmiş en önemli olan, birlikte yapmakmış anlamayı başlatan.

– Anlamak sandığımız şey gerçekte mümkün değilmiş. Ama başka türlü bir anlama hali mümkünmüş.

– Hiçbir şey aslında gerekli değilmiş. Gerekli olan zaten olurmuş.

– Gerçekten ihtiyacın olan olurmuş. Bir şey olmuyorsa o gerçek bir ihtiyaç mı? Bir baksan iyi olurmuş.

– Her şeyin zamanı sırası gerçekten varmış ama her şey bunu kendisi belli etmeden senin bilmene gerek yokmuş.

-Aslında her zaman her şey için zaman varmış. Zamanı kısıtlı zannetmemizi sağlayan koşuşturmakmış

– Her şeyin bir dili, bir yolu, bir yöntemi gerçekten varmış ama insan bunları, ancak susunca, durunca, bilmeyi bırakınca görüp duyuyormuş.

– Kökler ortakmış, tanışıklık hem önemli hem önemsizmiş, ortak tarihçe dediğin şey aslında beş dakikaya bakarmış.

– Yalnızlık sosyalliğin can damarını beslermiş,

Şöyle bir mesafelenip bakınca anlıyoruz ki; Burası olmasını hayal ettiğimiz yer olmayı önce bizler üzerinden gerçekleştirmiş.

Aksi takdirde biz burayı gerçekleştiremezmişiz.

Buranın İnsanlar için olmasını dilediğimiz yer olabilmesi için, önce buranın olması gerekiyordu.

Ve buranın olması için de bizlerin buraya atfettiğimiz özelliklerin kendi içimizdeki karşılıklarının somut pratiklerini bulmamız gerekiyordu.

Yani diyebiliriz ki, bir açıdan Başka Bir Yer şimdiden bizim ona atfettiğimiz, niyet ettiğimiz, hayal ettiğimiz etkiyi gerçekleştirdi bile.

En azından bizim üzerimizde.

O yüzden uzun sürdü buranın olması ve tam da o yüzden bitmedi burası ve muhtemelen yine aynı sebepten hiç bitmeyecek buranın olma hikâyesi…

Karakterlerimizin içsel ve soyut zorlukları ve bizim kendi içimizde birbirimizle, birbirimize ve kendimize dair yaşadığımız maceraların dışında elbetteki bunun bir de dışarısı ve dışarıdakiler ile yaşananlar kısmı ve yaşanan somut yüzlerce zorluk hatta imkânsızlık vardı.

İlk başından bu zamana dek… Ve hala… Muhtemelen bundan sonra da… Zannederiz ki her zaman

Her şeyden önce bu hikâyenin başlayabilmesi için;

Her birimizin defalarca saçma görünen şeylere inanabilmesi, anlatılamayanları anlaması, anlamasa da anlamış olsa yapacaklarını yapması, başkalarına bir şeyler anlatmayı bırakması, hiç istemediği şeyleri defa defa anlatması, doğru anlaşılma derdinden azat olması, hiç kurulamayacak cümlelere imza atması gerekti.

Birileri sustuğunda onun adına değil ama onun için konuşmak, biri konuştuğunda tüm iç dünyanı susturmakla kalmayıp bir yaşam tarihçesini, biriktirilmiş bir külliyatı susturmayı başarmak, durmayı öğrenmek, yorulmayı kabullenmek, çaresizliğin taşıdığı potansiyelleri keşfetmek gerekti.

Ve her koşulda yanındakine gülümseyebilmeyi becerebilmek…

Bu süreçte biz tabi ki çok tartıştık, çok güldük, çok yorulduk, çok eğlendik, çok uydurduk, çok şeye direndik, çok şeye uyum gösterdik.

Birbirinden farklı; kimisi keyifli kimisi pek acayip rollere girdik, çıktık. Bu rollerin kimisini sevdik, kaldık

Hemen hemen her gün, her insanın gerekirse pek çok şey olabileceğini, hele isterse bunları çok sevebileceğini keşfettik.

İnsan denen canlı,  ustadan, teknik elemana, aşçıdan, marangoza, terziden, traktör şoförüne…

Pek çok şey olabilirmiş.

Piknik tüpünün üstündeki salça tenekesinde pişen kahvenin dumanında ihtimaller görebilirmiş.

Dünyada bir sürü iyi insan varmış.

Seni tanımasalar bile sırf telefonda sana yakın hissettiler, hikâyeni sevdiler diye sen daha istemeden sana destek verebilirlermiş.

Devasa yalıtım bütçesini Nevşehirli amcanın yaptığı özel tuğla ile çözmek, sırf sen ördün diye bir forsepstik kuyusunu sevebilmek ve ektiğin balkabağı ile sohbete dalmak mümkünmüş

Yani Başka Bir Yer, tam da hayal ettiğimiz gibi hiç bilmediğimiz becerilerimizi, hiç tahmin edemeyeceğimiz ilgi alanlarımızı bize keşfettirdi ve daha fazlası için ilham da verdi.

Aklımızda daha neleri öğrenmek, denemek, becermek var, saysak korkarsınızJ

Bu süreçte üç cümleyi dilimize besmele ettik…

-Hadi eller beyinlere, çareler bizi bekler.

-Hadi beyinler ellere, işler bizi bekler.

-Hadi hayırlısı, bu da geçer, bizi bunun sonunda “iyi ki” demek bekler.

Zor olanı, olmayanı, olduğu gibi kabul ettik. Ama hiç vazgeçmedik.

Bitti mi? Bunun cevabı elbette ki Hayır…

Ne yapmak istediğimizi insanlara anlatabildik mi? Buna da Hayır.

Belki de kelimelerle hiç anlatamayacağız.

Peki, bunlar bize artık sorun mu? Buna da cevabımız Hayır.

Her sabah uyanıyoruz.

Dışarıdan fazlası ile sıradan görünen bir şey için sıradan şeyler yapıyoruz.

Ama biz kendi içimizde iyi ve özel bir şey yaptığımızı biliyoruz.

Ufak bir aile olarak pek çok şey yaptığımızı biliyoruz.

Gün içinde perde dikiyor, sondaj öğreniyor, menü deniyor, lavanta buduyor, ahşap oyuyor, paspas yapıyor, seramik pişiriyor, bütçe mucizeleri yaratıyor, içerik planlıyoruz.

Gelen gidenin öyküsünü dinliyoruz. Hayvanlarımızı seviyoruz.

Paralel bir evrende daha önceki yaşamlarımıza aynen devam ediyoruz.

Sonra bir bakıyoruz,

Burada bir gün yapacağımız etkinliklerin müziklerini yüksek sesle dinlerken ve dans ederken,

İkram edeceğimiz kokteyli ya da şerbeti tatmak için salıncağa yayılmış buluyoruz kendimizi…

Birbiri ile alakasız yüzlerce kalemin olduğu sonu gelmez bir yapılacaklar listesinin peşi sıra akıp gidiyoruz.

Bildiğimiz şeyleri daha da iyi yapar hale geliyor, bilmediğimiz onlarca şeyi yapmayı öğreniyoruz.

Bunu yine kelimelere gerek duymadan hissedebilecek, paylaşabilecek insanlarla karşılaşacağımız bilerek devam ediyoruz.

Ne olacağını, nasıl olacağını düşünmeden elimizden geleni oldurmaya devam ediyoruz.

Ve gün bitiyor. Birlikte olacak, olduracak insanlarla yanyana geleceğimize inanarak uyuyoruz…

Biz bir yola çıktık. Çok güzeldi, hala güzel, umarız hep böyle olsun…

Bir hikâye yazmaya başladık, kaçıncı bölümdeyiz artık unuttuk ama her geçen gün yaşamı isteklerimize göre yazabilmekten vazgeçmeyi yazılanı okumakta ve okuduğumuz öyküde üstümüze düşen rolü severek kabul edip, karşılığını verebilmenin öğrencisi olmakta ustalaşıyoruz,

Biz kendi adımıza yazarlarından biri olmaktan da,  yazılanların parçası olmaktan da,  yazılanı okumaktan çok keyif aldık.

Bu durumda okumaya, yazmaya devam…

Yaşama… İnsan Dostlarımıza… Hayvan Dostlarımıza,

Gülgün Ablamıza ve Annemize

Ve bu yolculukta covid’den kaybettiğimiz canımız Babamıza… Her şey aslında onunla başlamıştı.

Ve henüz tanışmadığımız dostlarımıza,

Herkese Sevgiyle Selam Olsun…

Her şeyden uzak, Her yere yakın...